29.03.2008

gerçek

Gerçek şu ki, burası uzay denilen yerdeki sayısız galaksiden birindeki sayısız gezegenden biridir. İtirazı olan varsa, ya şimdi söylesin, ya da sonsuza dek sussun.

Sözde bilim adam- ve kadınları, bu gezegende belli ki, kaosun hakim olmasından yana bir inanca ve ümide kapılmışlardır; her şey tesadüfen olmuş bitmiş, ne olacağı da belli değilmişmiş..

İnsan bedeninin büyük moleküler yapıtaşı SU adına, ‘düşüncelerden etki alır ve tepki verir’ şeklinde bir keşif, günlük dialoglarımızda daha son zamanlarda henüz yerini almaya başlamakta .. (fitne bir insanların, seçtikleri kurbanlarını sadece olumsuz düşünce yayarak nasıl hasta ettiklerine de, uygun bir açıklama sayılır) ..iken;

>“Nasıl olur da, 6 buçuk milyarcık insancığın taaaa ne zamandır neden şöyle insan gibi barış içinde bir arada bir paylaşımda olamazlar?”’ı malum, planet toplam nüfusunun sadece en, ama en fazla %50’si merak ediyor<’a da belki kesin umarım kimse itiraz etmeyecektir???

Ortak bir mantık ve şirinlikte birleşse ya hadi herkes, bilinçli biçimde hani..

Uzaylılar dediklerimiz, uyuyan asgari diğer %50’nin zannettiğinin aksine, kalkıp/inip de “ahan da buradayız lan, acıdık bahalım hadi, goründük! Heheheyt, naapçeeniz şimdi? Size mistik hayaller, seks fantezileri.. fan-tez-ileri.. yavaşdan-da-gary.. hihihi..” diye tezgah açmayacaklar buralara..

Basbayaa böyle tüm evrenlerce kabul edilmiş evrensel yasalar var.

Nasıl ki, bu planette de yasalar varsa, ve ama kimsenin bunlardan da haberi olmadığı gibi..

Bir insan nasıl ki önce kendi içindeki denge ve armoniyi bulduktan, kendini sevip saymayı, kendini fark etmeyi öğrendikten sonra ancak diğer insanları da o zaman sevip, sayıp, fark etmeyi öğrenmeye hak kazanıyorsa; bizim de insanlık olarak bir bütünsel beden olduğumuzu varsayalım, ..bu 6 buçuk milyar insan ne zaman ki .. veyahutta bu ‘6 buçuk milyar hücreden oluşan insanlık bedeni’ diyelim.. ne zaman ki işte, kendini sevip saymayı vesaire şey ederse, ancak ve ancak o zaman ‘diğerleriyle’ de dialoğa hazır oluyoruz.

Düşünsene/düşünsenize, sen/siz kendi içinde çatışmaları, katliamları falanları olan bir kanser hücresisin-/iz, ve ‘hani beni niye sevmiyolar?’ diyorsun-/uz.. ‘hani uzaylılar nerdeymiş ki, göriym de inanırım belki’ diyorsun-/uz. Temelde duruş ofsayt, ama sen/siz hâlâ ‘niye gol yaa, banene!’ diye kudur-/un.. heygidi..

Uzaylılardan bahsettiğinizde gülen bir toplum.. alay eden, hor gören bir toplum.. hatta henüz toplum dahi olmayı becerememiş bir toplum.. paradan, makinalardan, endüstriden, silahlardan, savaş stratejilerinden, inşaattan, arabalardan falandan filandan bahsettiğinizde sizi pür dikkat dinleyen, paranıza göre, görüntünüze göre selamının şeklini ‘ayarlayan’ bir toplum.. nedense, çiçeklerden, böceklerden, sokak kedilerinden ve köpeklerinden, ağaçlardan bahsettiğinizde size tepeden acıyarak bakan, selamını kesen, kesmese de alay eder bir sırıtmayla zoraki ‘hadi selam bakalım’ diyen bir toplum.. dediğimiz gibi, aslında toplum sayılmayan bir kaotik virüssel kalabalık.. itiraz eden varsa buyursun..

Nedense herkes de her şeyi biliyor, bir de bu var.. otobüs duraklarında “silah sektörü fitilliyo bu savaş ortamını” diye ara ara birbirine göz kırpan bir ilginç rehavet. Şey gibi.. gözünün önünde biri ölüyo, oturmuş masasından kahve fincanını alırken “bu ölüyo haa, ben biliyom” demek gibi..

Sonra sigarasından bir fırt daha çeker.

“nasılsa ben değilim vuran” diyerekten..

‘Kırmızı’ N.A., 23.03.’08 – İstanbul.

Hiç yorum yok: